Melihat Hanım Merhabalar; öncelikle zarafetiniz, yaşam tarzınız, sesiniz ve yorumunuzla Türk Sanat Müziğine gönül veren isimlerden biri olarak röportaj yapma isteğimizi geri çevirmeyerek bizi çok mutlu ettiğinizi belirtmek isteriz. Sözü çok uzatmadan ilk soruma geçmek istiyorum. Sizi biraz çocukluk yıllarınıza götürmek istesem doğup büyüdüğünüz yer olan Konya hakkında neler canlanır hafızanızda acaba öğrenebilir miyiz?
Öncelikle şunu belirteyim ben İstanbul Zeynep Kamil Doğum Hastanesinde doğdum. Ancak Babam Konya Akşehirlidir. Doğumdan sonra babamın Akşehir’deki banka görevi sırasınca çocukluğumun ilk yılları Akşehir’de geçmiştir. Tabi ki bu gün Nasrettin Hoca’nın memleketi Akşehir’de yaşamış olmak benim için çok özel duygular içerir.Ve hâlâ orada yaşayan akrabalarımla iyi görüşürüm.
İlk müzik eğitiminizi ilkokul yıllarınızda babanız Ahmet Tahir Beyden aldığınızı ve beraber birçok eser meşk ettiğinizi öğrendik eminiz ki çok özel yıllardı sizin için bize biraz o dönemlerden bahsedebilir misiniz?
Evet babam iyi bir kanuni olduğu kadar iyi de bir hanende idi Akşehir Halk evinde müzik yaptıkları çok güzel bir grupları vardı. Bu grupla zaman zaman piknik yapar ve birlikte meşk yaparlardı. Bugün çok iyi hatırlıyorum bu pikniklerde bana da şarkı söyletirlerdi. Ben de babamdan öğrendiğim Selahattin Pınar’a ait çok zor icra edilen şarkılardan okuyup pikniktekileri mutlu etmeye çalışır ve kendim de bundan büyük zevk duyardım.
İnsan ruhunu dinlendiren, terapi edercesine huzur ve dinginlik veren bir ses tonunuz var adeta bu dünyaya şarkı söylemek için gönderilmiş gibisiniz. Peki hiç düşündünüz mü bu mesleği yapmamış olsaydınız ne yapıyor olabilirdiniz?
Öncelikle şunu ifade etmek isterim bizim müziğimiz hançere kullanılarak icra edilen bir müzik türüdür. Ve hançeremiz çok kullanılır. Ben de ilk yıllarımda hançerimi çok iyi kullanır hatta abartılı kullanmaya gayret sarf ederdim.Ancak zamanla müziğin teknikle değil ruhunuzla yapılmasını keşfettikten sonra bu hançere oyunlarından uzaklaşıp eserin sözleri ve verdiği mesajın içine girmeyi daha doğru buldum. Daha sade, daha yalın ifadelerle şarkı söylemeye başladım ancak Allah’ın bana bahşettiği sesimdeki Lirizm, hüzün, duygusallık da beni diğer sanatçılardan ayırmaya başladı.
Eğer müzisyen olmasaydım diye hiçbir zaman düşünmedim. Çünkü sanatçı olmak için yaşamımda çok mücadeleler verdim.
Herkes sizin sesinize hayran peki sizin hayranlık duyduğunuz ses ve kişilikler desek?
Öncelikle konservatuardaki hocam Bekir Sıdkı Sezgin’in sanatı kadar kişiliği çok etkiledi ve hala etkilemekte. Ancak radyo ya girdikten sonra özellikle hayranlık duyduğum sesler başta Sabite Tur Gülerman, Perihan Altındağ Sözeri, Tülûn Korman ki okulda da hocam olmuştur. Beni hep etkilemişlerdir ve hala onları dinlerken heyecanlanırım.
Son zamanlarda gündeminizi neler meşgul ediyor, yeni çalışma ve projeler var mı?
Son zamanlarda çok yoğun bir konser trafiğimizin olması beni çok yormasına rağmen dinleyicilerden gelen tüm olumlu tepkiler beni ziyadesiyle memnun ediyor. Ancak bu yoğunluğa rağmen yeni projeler kariyerim içinde önemli yer tutuyor. En yakın geçmişte Tim Show Center’da Lübnan’lı Sanatçı Ghada Shbeir ile gerçekleştirdiğimiz “Şark Bülbülleri” konserimiz Türkçe ve Arapça şarkılardan oluşan bir repertuarı içermekteydi.
Bu güne kadar birçok albüm yaptım ve her albümümde müziğimizin farklı renklerini kapsayan bir icra anlayışıyla dinleyenlerle buluştum. İnşallah yine çok farklı bir anlayışla hazırlamakta olduğumuz bir albümle sevenlerle buluşmak en büyük dileğim
Günümüzde popüler kültürün dikte ettiği ve genç neslin hızlıca tüketip attığı bir müzik kirliliği var bu konuda siz neler düşünüyorsunuz. Türk Sanat Müziği bugün bu sistemin içerisinde nerede yer alıyor?
Maalesef ki bu durumu yaratan gençler değil; çünkü gençlerimiz şimdi çok akıllı oldukları gibi dünya ile de çok yakın ve içi içeler. Ben her gittiğim Üniversite konserlerimde şunu gözlemliyorum. Gençlerimiz çok seçici, hangi müzik türü olursa olsun en farklısını ya da en doğru olanını benimsiyorlar. Bu konuda en büyük sorun görsel ve yazılı medyada diye düşünüyorum. Çünkü onlar sanattan ziyade reyting ve magazinsel haberler peşinde koştukları için ülkenin gerçek sanatçıları daima gündem dışında kalmış gibi görünüyor. Buradan suni olarak şu sonuç çıkmış gibi oluyor. Türk Müziği bitti; hayır dikkatlice bakıldığında durum hiçde böyle değil. Düşünün, sadece İstanbul’da faaliyet gösteren üçyüzden fazla Musiki Cemiyeti ya da topluluğu mevcut. Her cemiyette aşağı yukarı yüz kişi mevcut. Bir de buraya üye olan fertlerin ailelerini düşünün çünkü bunlar da konserleri takip ediyor. Bir de bunu yurt geneline yayın görürsünüz ki çok ciddi bir sayıda Türk Müziği icra edeni ve dinleyeni vardır.
Teknoloji sizin işinizin içerisinde de var mı? Ve siz bu teknolojiyi ne kadar kullanıyorsunuz?
Teknoloji yaşamımızın tüm değerleri içine girmiş durumda. Ancak Bizim işimizde kullanılan en önemli vasıtalar yani enstrümanlarımızdır. Onlar da el yapımı olan ve akustik enstrümanlardır.Ney Tambur, Kemençe, Kanun, Ud gibi enstrümanlarımız bizim vazgeçilmezlerimizdir. Ancak Zamanın Teknolojinden önce Batı dünyasının bazı enstrümanlarını da kullanarak müziğimizi zenginleştirme adına ve bilhassa gençlerle buluşmasını kolaylaştırmak için çaba sarf ediyorum. Ayrıca stüdyo kayıtlarımızda elbette ki günün teknolojik imkanları kullanılmakta.
Teknoloji artık hayatımızın her alanında bizimle, AKINSOFT’un yakın zamanda hayatımıza dahil ettiği bunun en yakın örneği… Sizce günlük hayatımızda hızla giren teknoloji insanlığı nasıl etkiler ya da teknoloji gerçekten İşsizlik getirir mi ?
Robotların hayatımıza dahil edilmesi ve bunun Türk bir yazılım şirketi tarafından yapılıyor olması tabi ki de gurur verici. Ayrıca teknolojinin işsizlik yaratacağını da düşünmüyorum.