Murat Bey Merhabalar; öncelikle röportaj talebimizi geri çevirmediğiniz için çok teşekkür ederiz. Serezli soy ismi bize çok değerli iki sanatçıdan sonra bir üçüncüsünü de tanıtmış oldu. Lisans eğitiminizin mimarlık üzerine olduğunu biliyoruz peki oyunculuğa başlangıç hikayeniz nasıl oldu?
Lisede bilgisayarlar evlerimize girmeye başlar başlamaz edindiğim ZX Spectrum ile birkaç ay oyun oynadıktan sonra bu çılgın aleti programlamaya merak sardım. Kendi kendime önce Basic sonra da Assembly öğrendim. Fakat tüm Dünya’da furya haline gelen bu dal, üniversite sınavlarında çok yüksek puanlar istemeye başladı. Assembly bilmeme rağmen, arıların sindirim sistemine çok çalışmadığımdan ilk iki tercihim olan bilgisayar bölümlerine giremeyip, toplamda sadece 3 tercih yazdığım Mimarlık bölümüne girdim. Okul sırasında da bilgisayarla çalışmayı bırakmadım. Okulun laboratuvarında mimarlık ile bilgisayarı birleştirecek birçok uygulamaya öncülük ettim. Mimarlık bittikten sonra, bir süre programcılık ile ilgilendim; grafiklerin de gelişmesiyle 3D animasyon, video özel efekt ve seslendirme üzerine çalışmaya başladım. Bir TV kanalında ve reklam piyasasında. Ara ara kanalda yönetmenlik de yapıyordum. Ardından oynadığım bazı çok başarılı reklam filmleri oldu. Meşhur ‘Lüzum Yok’ sloganlı küçük ev aletleri ya da Komiser Kemal adında bir tip yarattığım banka reklamı gibi. 3D Animasyon alanında 15 yıl kadar çalıştıktan sonra ekonomik kriz döneminde mesaili hayatım sona erince dizilere ve sinema filmlerine de evet diyebilmeye başladım. Oyuncu olmayı, kamera arkasına olan muazzam düşkünlüğüm ve utangaç yapım yüzünden istememiştim yıllarca. Arkadaş ortamlarında yaptığım stand-up’larla tatmin oluyordum. Reklam oyunculuğu, oyunculuk mesleğine yumuşak geçiş yapmamı sağladı ve genlerimden gelen ateşi harlayıp, psikolojik olarak da beni hazırladı diyebilirim. Sonrasında da son yıllarda sunuculuklar da devreye girdi, Kapanmadan Kazan yarışması gibi.
Metin ve Nevra Serezli gibi Türkiye’nin iki ünlü tiyatro ve sinema oyuncusunun oğlu olmak illaki size çok keyifli bir çocukluk dönemi geçirtmiştir. Peki zor tarafları da oldu mu yoğun çalışan bir anne ve babanın çocuğu olmanın?
Haftanın 6 günü oyunları vardı ve sabah biz okula giderken uyuyor oldukları, okuldan döndüğümüzde de birkaç saat sonra tiyatroya gittikleri için akşamları çok birlikte olamazdık. Gece geldiklerinde de biz uyumuş olurduk. Aynı evde yaşadığımız anneannemin büyümemizde emeği büyüktür. Ama nicelik olarak az olan zamanlarımızı nitelik olarak yüksek geçirdik. Ortaokulla birlikte onların dönüşüne de uyanık kalmaya başladık. Uzun akşam yemeklerimiz meşhurdu babamla. Yemek biter bir saat daha sofrada sohbetimiz devam ederdi. Aile olarak hep çok yakın olduk.
Oyunculuk yeteneği bir insanda ya vardır ya da yoktur diyorlar. Bir kısım insansa eğitimle de oyuncu olunabileceğini iddia ediyor. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
Sanatta başarılı olmanın birkaç ayağı vardır. Bunlardan biri eğitim, biri deneyim ve öğretim, biri araştırma ise kesinlikle önemli olanlarından birisi de yetenektir. Bunlardan birisinde zayıfsanız bu sanatçı olamayacağınız ya da başarısız olacağınız anlamına gelmez. Diğerlerinde daha çok çalışarak açığınızı kapatabilir ve insanların dikkatini çekebilecek sanat yapıtları sunmanızı sağlayabilirsiniz. Oyunculuk yeteneği bazılarında doğal olarak vardır. Eğitimsiz olsalar da içlerinden gelen hissiyatla replikleri en doğru şekilde, o anda yaşanıyormuşçasına sarf edebilir, duyguyu seyirciye geçirebilirler. Elbette yaratacakları karakterler sınırlı ve az çeşitli ya da teknikten yoksun olabilir ama gözlem yetenekleri de gelişmişse, olmayadabilir. Ya da çok iyi eğitim almış ve çok şey izlemiş bir oyuncu adayı yetenek konusunda çok şanslı olmasa da tekniği ile yeteneğindeki zayıflığı kapatabilir. Bu tüm sanat türlerinde geçerli. Her işin başında farkındalık ve çok çalışmak şart zaten.
Tabi sorunuzun içinde bir de gizli soru var: “Eğitimle yetenek edinilir mi?” Hayır, benim için ‘yetenek’ kelimesinin altını dolduracak ebattaki ‘yetenek’ doğuştan sahip olduğumuz bir parametrenin adı. Eğitimle yoktan var edilemez ama mevcut olan boyutu bileylenir, ustalaştırılır, ehlileştirilir, geliştirilir.
Dizilerden ziyade yarışma programlarında ve reklamlarda size sıkça rastlıyoruz. Özellikle mi tercih ediyorsunuz?
Hayır, gelen tekliflere göre çiziliyor aslında kariyer gelişimimiz. En başlarda elbette başka bir iş dalında çalıştığım ve mesaili bir hayatım olduğu için sadece reklamlara evet diyebiliyordum. Sonrasında dizi ve filmlerde oynayabilmeye başladım. Elbette geçmişteki dikkat çekici reklamlardan dolayı her zaman güzel reklam teklifleri gelmeye devam etti. Bu da sizde ve seyircide bir farkındalık yarattı. Aynı şekilde reklam dünyası profesyonellerinde de.
Sunuculukta ise, sunuculuğunu paylaştığım İyi Beslen Mutlu Yaşa adlı program 3 sene boyunca sürdü. Büyük ihtimalle Kapanmadan Kazan için adaylardan birisi olmamı o getirdi. Birçok alternatif sunucunun denendiği denemelerde o işi almamın ardından 100 bölüm boyunca Kapanmadan Kazan’ı sundum. Tüm bu oyunculuk ve sunuculuklarda ve alt türlerinde benim için tercihte yüksek ağırlığı olan bir alan yok. Komedi oynamayı da drama oynamayı da aynı oranda seviyorum. TV ya da sinema arasında da bir keskin seçimim yok. Oynarken kendimi yaşıyor hissediyorum. Sunuculuk da bana büyük keyif veriyor. Bir gün talk-show da yapacağım kesinlikle. Zaman zaman teklifi gelse de bugüne kadar reddetmiştim ama yoğun bir şekilde hazırlıklarımı ve çalışmalarımı hiç bırakmadım. Zamanı gelecek. Seyirciden talep de mevcut.
Kabul ettiğiniz rollere nasıl hazırlanıyorsunuz?
Önce o rolde, daha önce yapılmamış ne yapabilirim diye düşünüyorum. Sanatla uğraşmaya başladığımdan beri (grafik sanatlar dahil) hep yapılmayanı ya da az yapılanı kovalamışımdır. Ya da yapılanlara yeni ve taze bir köşe koymaya çabalamışımdır.
Sonra o karakterin tüm eser boyunca söylediklerini değil ama yaptıklarını gözlemleyerek (çünkü insanlar sıklıkla olduklarından farklı konuşurlar ama yaptıkları bir gerçekliktir) nasıl bir karakter olduğunu ve hayattaki seçimleri ve bunların gerçek nedenleri üzerine düşünüp, onları hayalimde ya da çevremde bulmaya çalışırım. Çeşitli oyunculuk disiplinlerindeki yöntemlerden, o günlerde aklımda olan ya da hedeflediğim karakterin hayata geçirilmesinde bana ilham veren bir tanesini kullanmayı seçtiğim de olur, karaktere tamamen tüme-varım şeklinde yaklaştığım da. Bir stile kilitlemiyorum kendimi yani. Eserin mecrası, ait olduğu türün (ve kesinlikle o türün alt-türlerinin) anlaşılması o kadar önemli ki, esnek (versatile) bir oyuncu olabilmek için. Sadece belli türleri oynayan ve belirgin bir oyunculuk stiline sahip bir oyuncu olmak istemiyorum. Bu kişiye özel bir tercihtir elbette, kimseyi eleştirmiyorum. Kimisi aynı stilde derinleşmek, ustaşlamak ister. Ben ise gelen tekliflerin çeşitliliği ile karşılaştığım için projenin içeriğine ve sunumuna göre oyun stilleri arasında gezmeyi tercih ediyorum. Bunun seyirci için daha şaşırtıcı olduğunu düşünüyorum.
Bu yıl rol aldığınız Seni Seviyorum Adamım filmi ve Böyle Bitmesin dizisi daha dramatik projelerdi. Artık yönetmenleri dram oynama konusunda ikna ettiğinizi düşünüyor musunuz?
Bu konuda bir ikna söz konusu değil de, çoğunlukla komedilerde beni gördükleri ve beğendikleri için komedi tekliflerinde bulunuyorlardı. Kimileri de benim yalnızca komedi yapmayı tercih ettiğimi sanıyordu. Halbuki TV’de daha çok dramada oynamak istiyorum. Drama olan ‘Av Mevsimi’ ve ‘Devrim Arabaları’ filmlerinde oynadıktan sonra, dediğiniz gibi ‘Seni Seviyorum Adamım’da yarattığım karakteri de ‘Böyle Bitmesin’deki performansımı da çok takdir etti seyirci. Filmin galasında karakterim perdedeyken alkışlanmak ve Böyle Bitmesin sonrası gelen bir sürü sosyal medya mesajı muazzam bir ödül oldu bana. Bak bir de ‘Senin Hikayen’ filmi geldi aklıma. Aslında son iki sene oldukça çok drama işinde yer almışım. Şimdi bir de Japon yönetmen ile çalıştığım ‘Ertuğrul’ filmi gelecek, bu yılın sonunda.
“Aşk Olsun” ilk sinema filmi yönetmenliği deneyiminizdi. Bir oyuncu olarak yönetmenlik koltuğunda oturmak nasıl hissettirdi size?
Bir kere oyuncuların çarıklarıyla yıllarca dolaştığım için oyuncu psikolojisinden çok iyi anlıyorum. Oyuncularla nasıl konuşulması gerektiğini, onların neye ihtiyaç duyacağını, nasıl yönetilmekten hoşlandıklarını, yönetmenlerden beklentilerini bilfiil kendim de yaşayarak gözlemlediğim için; onların süreçte çok rahat etmesini sağlayan, “oyuncunun yönetmeni” tabirinin altını dolduracak bir yönetmenlik yaptım. Oyuncuların en büyük ihtiyacı “dışarıdaki göz”dür. Oyuncu çekimlerde performansını gerçekleştirirken milyonlardan önce o tek seyircisi için oynar: Yönetmeni. Ve yönetmenden alacağı güvenilir geri-bildirim onun için altın değerindedir. Oyuncuların hepsinin o sahneyi oynarken bazı oyun hedefleri vardır. Vermek istediği duygu, basmak istediği oyunculuk tuşları, karakterin bütünlüğündeki inişler çıkışlar gibi. Bunları onlardan biri olarak; anlayabilen, analiz edebilen, gözlemleyebilen ve onların ne yapmaya çalıştığını görüp, o hedefe ulaşıp ulaşamadığını doğru denetleyebilen, onlara da rahatça bunu söyleyen, “oyunculuktan gelen bir adam” olmamın, hem bana onları yönetirken, hem de onlara kendilerini rahat ve güvende hissetme açısından çok faydalı olduğunu düşünüyorum. O yüzden oyuncu bir yönetmen, oyuncular için avantajlıdır diyebiliriz.
Bir oyuncu olarak size teklifi gelen senaryolardan beklentileriniz nelerdir?
Bir kere senaryonun bütününün, kendisinin ve hedeflediği kitlenin farkında olup olmadığına, vermek istediği mesajı ve duyguyu iletmede başarılı olup olmadığına bakarım. Sonra bana teklif edilen karakterin ilgimi çekip çekmediğine, içinde bir şeyler yapıp yapamayacağıma. Ve tabi tüm karakterlerin diyaloglarının nasıl yazıldığına, hikayenin nasıl anlatıldığına. Her oyuncuya cazip gelen bazı karakterler vardır, oynamayı sevdikleri ya da henüz oynamadıkları. Onlar geldiği zaman heyecanlanırsınız hemen, senaryoyu da sevmek istersiniz. İnişleri çıkışları olan, dertleri olan, amaçları olan roller herkes için çekicidir. Aksiyon performansı göstermeyi de çok severim, komedi rolleri de. Onlar bende bir puan önde başlar.
Beğendiğiniz oyuncuları öğrenebilir miyiz?
Kadınlardan; Charlize Theron, Merly Streep. Erkeklerden; Anthony Hopkins, Sean Connery, Tom Hanks, Sean Penn, Gary Oldman, Jim Carrey, Javier Bardem, Al Pacino, Dustin Hoffman, Brad Pitt, Russell Crowe, Bruce Willis. Komedyenlerden Peter Sellers, Sacha Baron Cohen, Rowan Atkinson, Robin Williams, Mel Brooks, Ricky Gervais.
Bir sıkıntınız ya da güzel bir şey olduğunda bunu ilk kiminle paylaşırsınız?
Bu soruya ‘aile’ dışında bir cevap verecek var mıdır acaba? İstisnaları saymazsak, insanların çoğunluğu için aileleri en büyük moral ve destek kaynağıdır, aynı zamanda hayatlarının motivasyonudur.
Rol seçerken, bir laf ederken ya da tweet atarken otosansür uyguladığınız oluyor mu?
Kozmopolit bir toplumda yaşıyoruz. Yazlık beldemiz ile kışlık yaşadığımız çevre bile birbirinden çok farklı. Sosyal medyaya yazdıklarınız ise toplumun tüm kesimlerinden insanlara ulaşıyor. O yüzden kendi arkadaş çevrenizdeki dostlarınızla bir akşam yemeği sonrası terasta oturur gibi konuşamazsınız. Yüz yüze görmediğiniz ve karışık ve kalabalık bir hayran kitleniz var. Her telden, her renkten, her fikirden insanlar. Elbette özgürce, kendi şahsi fikirlerimi ve görüşlerimi yazıyorum. Özgür düşünceme kimse karışamaz ve kendime sert bir otosansür uygulamamalıyım. Bir karakterimizin olmasına ters bu. Ama kullandığınız dil ayrıştırıcı olmamalı, görüşlerinizi uygun bir dille sunmalı, aksi görüştekileri incitmemeli, aksine onları düşündürmeniz lazım. İşte kendime uyguladığım otosansür cümle yapılarında daha çok görülüyor. Ve maalesef itiraf da etmek lazım ki, bazen ağzınıza çok sert laflar geliyor, ama bunu bu kadar büyük bir kitleye söylemeyeyim diyorsunuz.
Yakın zamanda hayata geçirmeyi planladığınız yeni projeler var mı?
Yönetmek üzere yeni sinema filmi projeleri araştırıyorum. Komedi ve drama senaryoları okuyorum. Bir iki senaryo üzerinde de kendim çalışıyorum. Aralık ayında Ertuğrul adlı film vizyona girecek, onda oynadım. Sezon için görüştüğüm diziler var. Ve talk-show projemi önümüzdeki bir-iki yıl içinde hayata geçireceğim.
Teknolojiyle aranız nasıldır? AKINSOFT’’un yakın zamanda hayatımıza dahil ettiği garson robot ADA hakkındaki fikirlerinizi öğrenmek isteriz?
Çocukluğumdan beri teknoloji ile iç içe olmuşumdur. Farklı alandaki teknolojileri takip etmek dışında ilk ev bilgisayarları ve ardından PC’lerle, çıktıkları andan itibaren 30 yıldır hiç ayrılmadık. İleri teknoloji animasyon programları ve cihazlarını profesyonel olarak on yıllarca kullandım. İnternet’i ve çeşitli İnternet teknolojilerini de başladığı yıllardan itibaren hep yakinen denedim. Uzay bilimlerine de ayrı bir merakım var. ADA’yı ise henüz görmedim ama tanışmak isterim.