Sizi tüm mecralarda Amerikalı babanın İtalya’da dünyaya gelen kızı olarak görüyoruz. Peki kimdir aslında Canan ANDERSON ve Türkiye serüveni nasıl başlar?
Canan ANDERSON farklı kültürlerle yoğrulmuş, kemanına aşık bir müzisyendir. Babam asker olduğundan Amerika’dan Türkiye’ye gönderiliyor ve annemi görür görmez, annem de sarışın masmavi gözlü Amerikalı genci görür görmez aşık oluyorlar.
Sonuçta evleniyorlar. Kısa bir süre Türkiye’de kaldıktan sonra babamın tayini bu sefer İtalya/Vicenza’ya çıkıyor. Orada ben doğuyorum. Bir kaç sene Vicenza’da yaşadıktan sonra Amerika’ya dönüyoruz. 4 yaşlarındayken kültür ve bakış açısının farklılığından boşanıyorlar ve annem beni alıp İstanbul’a getiriyor. Ve böylece ileride kitap yapmayı düşündüğüm hayatım İstanbul’da başlıyor.
5 yaşında konservatuvar sınavını birincilikle kazanıp, kemana başladım. Okul hayatım bitince de Almanya, ardından Avusturya’ya gidip 6 sene orada hem eğitim gördüm hem de dünyanın birçok yerinde konserler verdim. Ne kadar farklı kültürlerin içinde büyümüş de olsam kendi memleketim olarak gördüğüm Türkiye özlemi ağır bastı. Kendi kendime “Farklı ülkelerde konser verebiliyorsam, Türkiye’de de bunu başarabileceğimi, hatta kendi ülkemde de konserler verebileceğimi” söyleyerek geri döndüm.
Müzik için neden Türkiye?
Ben ülkeme müzikten ziyade özlemden dolayı, hasta olduğumdan döndüm. Ancak her şeyin hayırlısı derler ya kendi müziğimiz, doğu müziği o kadar geniş ki Avrupalı, Amerikalı bile kıskanıyor. Ben de kendi tarzımı oluşturdum. İki tarafa da müziğimle köprü kurdum. Şimdi hem ülkemde hem de yurt dışında konserler veriyorum.
Seçim şansınız olsaydı ve müzik olmasaydı, rotanız hangi seyirde olurdu?
İnsan ilişkilerini çok seviyorum. Eğer müzisyen olmasaydım organizatör ya da psikiyatr olurdum. Zaten şu an CLAP (Canan Leslie Anderson Production) isimli bir organizasyon şirketi kurdum bile :)
Yaptığınız iş ne olursa olsun güvenilirlik en önemlisidir. Sahnedeki keman veya dans showumda mükemmeliyetçiliği aradığım için aynı ciddiyeti organizasyonlarda da gösteriyorum. Yardımcılarıma tek tek her detayı öğretiyorum. Vaktim varsa da ben ilgileniyorum.
Yelpazenizin genişliği, müziğin evrenselliği ile doğru orantılı. Bu sentez sahneye nasıl yansıyor?
Çocukluğumdan beri İtalyanca parçalarla büyüdüm. Kendim Klasik Müzik okudum. Çigan müziği, Tango, Club Müzik vb. hepsine karşı ilgim çok büyük. Yalnız sadece ilgi yetmez. Çalmak da yetmez. Önemli olan hangi tarzı çalıyorsan o tarzın hakkını verebilmektir. Birçok kemancı arkadaşımız ya da müzisyen arkadaşımız sahnede geceyi doldurmuş olmak için çalıyorlar. Bence bu müzisyenliği öldürür. Benim en büyük şansım tango üstatlarından Tango’nun nasıl çalınması gerektiğini, Macaristan’da konser verdiğim süreçlerde Çigan üstatlarından nasıl çalınması gerektiğini, Claude Chall’den Lounge Müzik nasıl yapılır vs vs öğrenmem oldu. O yüzden bestelerim olsun, sahnem olsun hep rengarenk. Hayat hızlı. İnsanlar stresli. Benim en büyük görevim sahnedeyken seyircileri mutlu etmek. Onları güldürmek, ağlatabilmek, şaşırtmak.
Dünya çapında çalıştığınız isimlerden bahsedelim biraz da. Tüm o isimler haricinde Phill Colins’in sizin için anlamı nedir?
Phill Colins çocukluğumdan beri neredeyse her parçasını sevdiğim, takip ettiğim bir müzisyen. Bendeki anısı ise inanılmaz mutluluk verici.
Bir gün 5 yıldızlı bir otelin sahnesinde konser vermekteydim. Her sanatçı gibi kendimi kaptırmışım. Seyirci ve benim aramda bir anda kopukluk oldu. Önce ne olduğunu anlamadım ancak sonra gözlerimin içine sokulan ışıkların ardından seyircilerin hepsinin aynı tarafa bakıp birbirleri ile konuştuklarını gördüm. Ben de hafifçe herkesin baktığı yere kafamı çevirince Phill Colins ve ekibinin beni seyrettiklerini gördüm. O anı hiç unutmayacağım. Kocaman bir gülümsemeyle bakan Phill Colins ve 6 Zenci :) 10 dakika sonra sahneden inerken yanıma geldi ve müzisyen ruhumun çok yüksek olduğunu, çok başarılı olduğumu, beni akşamki konserinde en ön sırada görmek istediğini söyledi. Tabi ki de kaçırmadım.
Müzik haricinde bir de oyunculuk geçmişi var. Bununla ilgili çalışmalarınız ne yönde?
Birçok film, dizi teklifi, hatta başrol teklifi bile aldım. Dediğim gibi bana yakışan, duruşumu bozmayacak teklifler olması lazım ki kabul edebileyim. Ülkemizde maalesef ünlü olayım da gerisi önemli değil diye düşünüldüğünden kişiler çok çabuk harcanıyorlar. Güzel bir teklif olursa seve seve oynarım.
Dans, keman ve ses.. Üçüyle beraber görünenden sıyrılan ve sahnede görsel şölene dönüşen vamp bir kadın... Canan ANDERSON sahnede kendini nasıl hissediyor?
Canan ANDERSON sahnede dünyanın en mutlu kadını. En seksi kadını, en şirin kadını, vs. vs. vs…
Sahibi olduğunuz prodüksiyon firmasının başlangıç hikayesinden bahseder misiniz?
Uzun zamandır kafamda böyle bir proje vardı. Bir keman sanatçısı olarak hep kapılar arkasında kalmak, çalışmalarınız hep bireysel olmak zorunda. Bu benim yapıma çok ters. Hayatım boyunca 6-7 saat hep yalnız başıma keman çalıştım. Ne zaman dışarı çıksam, özellikle iş hayatında insanlarla iletişimimin kuvvetli olduğunu, güvenilir olup o güveni de sarsmamak için her şeyi yaptığımı keşfettim. Dediğim gibi sahnedeki güvenilir, işini iyi yapan, severek yapan Canan ANDERSON için firma fikri insanlarla da iletişim demekti. İşim gereği çevrem de çok fazla olduğundan neden arkadaşlarıma daha fazla iş imkanı sağlamayayım? diye düşünerek bu işe başladım.
Müzik, oyunculuk, sosyal sorumluluk projeleri... Canan ANDERSON tüm bunlar haricinde bir de anne kimliği ile çıkıyor karşımıza. Tufan ve kariyer dengenizi nasıl sağlıyorsunuz? Tufan’ın mesleğinizle ilgili düşünceleri nelerdir?
Tufan artık 13 yaşına geldi. Her anne gibi iyiki zamanında doğurmuşum diyorum :) O benim en büyük desteğim. Evli olmadığım için koluma takıp her yere gidiyoruz :) Artık işlerime de götürüyorum. İnanılmaz fotoğraflar çekiyor. Markamın bel kemiği…
Tufan son derece sanatsal ruhlu bir genç. Sanatın her dalı ile uğraşmayı istiyor ve uğraşıyor da… Mesleği ile ilgili şu anda bir düşüncem yok. Ancak modern mimari ya da 3D ile ilgili alanlarda çok başarılı…