Fütürizmle 1995 yılında tanıştım. Bir yurtdışı seyahatinde dünyanın en önemli ve belki de tek gelecek dergisi “The Futurist” elime geçti. Bakış açısını kendime çok yakın hissettim. Hem dergiye, hem de Dünya Fütüristler Birliği’ne (World Future Society) üye olarak, okumaya ve yıllık konferanslarına gitmeye başladım. ODTÜ Ekonomi mezunuyum. O yıllarda zaten IT sektöründe çalışıyordum. Teknolojinin; şirketleri ve insan hayatını nasıl dönüştürdüğünü çok yakından gözlemleme fırsatım olmuştu. 2003-2006 arasında, her sabah 3 te kalkmaya başlayarak yaklaşık 3 yıl süren bir planlama ve otodidakt öğrenme dönemine girdim. Bu süreçte, hem profesyonel yöneticiliğe devam ettim hem de yeni hayatım için hazırlık yaptım. 2018’de Bahçeşehir Üniversitesi’nde Innovation & Entrepreneurship Master’ımı tamamladım. Doktoraya da devam etmeyi planlıyorum. Öğrenmek için bitmek bilmez bir hevesim ve merakım var.
Fütürizm, anlamı ‘gelecek’ olan İngilizce ‘future’ kelimesinden türetilmiş bir tanım. Gelecekçilik de denen yeni bir iş ve meslek türü. Fütürizme göre bilgi, teknoloji, akıl ve duyguyu kullanarak aslında istediğimiz geleceği tasarlıyor ve tercihlerimizle, tasarladığımızı gerçekleştiriyor ya da gerçekleştiremiyoruz. Fütürizm ‘olumlu gelecek tasarımı’, fütürist ise ‘olumlu gelecek tasarımcısı’ oluyor.
Gelecek için bol bol senaryo kurgulamak, hayaller kurmak, olumlu gelecek tasarımı yapmak ve aksiyon halinde olmak “Fütürist” olmanın ön koşulları. Fütürist bakış açısını iyice anlayıp uygulamaya başladığımdan bu yana, kendime ikinci bir hayat bahşedilmiş gibi hissediyorum. Bir kere, çok motiveyim ve çok heyecanlıyım. Çünkü geleceği hakikaten benim oluşturduğumun bilinci çok yüksek. Herkesin bunu yapabileceğini görmek de çok güzel bir duygu.
Tam bir dönüşüm çağından geçiliyor. Şirketlerin önce kafa yapılarında, organizasyonlarındaki insan kaynaklarında ve teknik altyapılarında değişim yaşamaları, birimlerini buna göre kurgulamaları çok önemli. Şirketler ve markalar isteseler de istemeseler de her sektörde; dijitalleşmeden, yapay zekâdan ve robotlardan söz edilir hale geldi. Bu nedenle CEO, genel müdür ve üst düzey yöneticilerin iyi bir dijital ve ileri seviye teknoloji eğitimi alması gerekiyor. Bu konular artık bir tercih değil, kaçınılmaz bir zorunluluk. İşlerini teknolojik trendlere ve gerekliliklerine göre organize etmenin farkında olmayan kişi ve kurumlar çok üzülecekler.
Kesinlikle gelecekteki olası sıkıntılara, ihtiyaçlara ve onları çözmek için buluşlara odaklanmalılar. Nano ve genetik teknolojileri çok iyi anlamalı, uzay ve havacılık teknolojilerini yakından takip ederek, robotlar ve yapay zekâdan en üst seviyede yararlanmalılar. Giyilebilir teknolojiler ve uzaktan erişim ile geleceğin iş yeri “beynimiz” olacak. İnsanlar gelecekte alın teri ya da parmak tıpırtısı ile değil; beyin teri, akıl gücü hatta sadece robotlarla, yapay zekâ ile beraber iş yapacaklar. Mesleğe değil, bunlara odaklanılmasını öneriyorum…
İnsanlık hiç bıkmadan her dönüşüm çağında, keşiflerde, paradigma değişikliğine yol açacak her dönemeçte bu soruyu soruyor. Her dönüşümde; “felakete sürükleniyoruz, dünyanın sonu geliyor, insanlık yok olacak vb.” söylemler oluşuyor. Fakat teknolojiden değil, insanların ilkel beyinlerinden korkmalıyız! Teknolojinin geldiği yeri “daha oyun başlamadı bile!” diye değerlendiriyorum.
Gelecekle gelecekler belli. Yapılması gerekenler de net: Teknoloji, bilim, sanat, spor odaklı gelecekçi bir eğitim ve dönüşüm vizyonu kurgulanmalı. Uygulanabilmesi için bütün maddi, manevi kaynak tahsisatları seferber edilmeli. Özgür, kapsayıcı, adil, erdemli, milli ve evrensel ilkeleri olan; şeffaf, ortak vizyona, hedefe kitlenmiş özgüvenli bir toplum bilinci, coşkusu oluşturulmalı. Bunlardan taviz verilmemeli ve daha da iyileştirecek revizyonlar sürekli yapılmalı. Hem çok tutarlı hem de çok esnek olunmalı.
Big Data, Bulut Ekosistemi, Nesnelerin/Şeylerin Interneti, Giyilebilir Teknolojiler, Hologramlar, Augmented Reality, Hiper Mobilizasyon, vb. gibi pek çok gelişme; iş yapma ve yaşama biçimlerini, yetenek tariflerini, birbirine tamamen bağlı ve bağımlı şekilde baştan aşağı dönüştürüyor. Özellikle iş insanlarının, karar vericilerin sürdürülebilir bir ilerleyiş ve büyüme trendine girebilmesi için ‘T İnsanlaşması’ (bir şeyin her şeyini, her şeyin bir şeyini bilen, teknoloji ile bütünleşmiş) kaçınılmaz zorunluluk. T’leşerek, hem bugünü kurtarmalı hem de geleceğe hazırlanmalı, yani hibritleşmeliyiz. Ezberlerimize, şablonlarımıza resetler atmalıyız. Firmalarımızı, ürün ve hizmetlerimizi bunları hesaba katarak uyarlamamız, robotlara ve yapay zekâya adapte olmamız gerekiyor.
Burada röportaj vermemle hiç alakası olmaksızın en kalbi duygularımla ve fütürist beynimle söylüyorum; AKINSOFT’u ve AKINROBOTICS’i çok çok çok takdir ediyorum. Varlığını hatırladıkça geleceğe dair daha da çok umutlanıyor, gurur duyuyorum. En başta; yılmadan, tutkuyla yürüyen, bence tam bir T-İnsan olan Özgür Bey’i ve onunla birlikte tüm değerli ekibi ayakta alkışlıyorum. İşte bize lazım olan budur. Gelişmemiz; refah seviyesi yüksek, kimseye müdanası olmayan bir toplum ve ülke olmamız için AKINSOFT’ların çoğalması lazım. Müthiş bir örnek, ilham veren bir yapı. Tüm Türkiye’nin gururu. Çok yükselecek, eminim… Ne kadar destek, teşvik varsa verilmeli, yapılmalı… Hepimiz tek yürek olarak bu tür oluşumları güçlendirmeliyiz.
Hem de nasıl? Bekliyorum en kısa zamanda bir kahve içmeye.
Yarının işini yarına bırakmayın ki Gelecek Güzel Gelsin…