İbrahim Öğretmenim Merhaba, röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Diğer meslek gruplarında yanlış bir karar düzeltilebilir fakat bir öğretmen hata yaparsa o nesil elimizden kayıp gider. O yüzden bu kutsal mesleği seçmenizin sebeplerini öğrenmek ve sizi biraz daha yakından tanıyarak başlamak isteriz sorularımıza?
Eğer bizim mesleğimizde bir hata yaparsanız çok pahalıya mal olur. Bütün sınıfın ve neslin benliğini etkiler onun için hataya en duyarlı olması gereken meslek olduğunu belirtmek isterim. Bu mesleği seçmemle ilgili de bir soru yöneltilmiş ondan bahsedelim biraz biz meslek seçmedik, seçilmiş mesleği kabul etmek zorunda kaldık. Şöyle ki ben köy çocuğuyum köyde ilkokuldan başka okul yok bir de ben 1960 da ilk okulu bitirdim. O yıllarda orta okul okumak için 30-35 km uzaklıkta ki kazaya veya köye gitmek zorunda kalırdınız. Onun için bizim meslek seçmek gibi bir lüksümüz olmadı. O dönemde özellikle köy enstitülerinin devamı olarak kurulan öğretmen okulunu kazandım. Yani velhasıl ben öğretmen olmak istiyorum diyerek başlamadım mesleğe ama öğretmenliği çok sevdim ve benimsedim. 26 yıl çalıştım bir 26 yıl daha çalışabilirdim. Burada bir de döneme sitemim olsun... Namık Kemal’in Vatan Kasidesi’nde güzel bir beyiti var “Görüp hükkam-ı asrı münharif sıdk u selametten, Çekildik izzet ü ikbal ile bab-ı hükûmetten” Kıbrıs’ta Magosa zindanlarında söylemiş bu sözü. Açıklamak gerekirse durumun, gidişatın iyi olmadığını gördük ve kendi onurumuzla gururumuzla devlet memurluğundan ayrıldık. O şekilde 26 yıl onur ve gurur veren yılları oldu öğretmenliğimin ama o yıllardan sonra ki dönemler o kadar zordu ki soruşturmalar, sürgünler, maaş kesimleri... Yani diyeceğim felek esbab-ı cefasını topladı geldi üstümüze ve 26 yılda öğretmenlik aktivitesini bitirdik.
Bir insanın ve ülkenin kaderini belirleyen öğretmenlerimizin yaptığı işin değeri elbette ki parayla ölçülemez. Meslek döneminizde yaşadığınız ve unutamadığınız bir hatıranızı paylaşır mısınız bizimle?
Meslek içerisinde ilginç anılarımız oldu elbette kendi köyümde Karacaören’de çalışıyorum o dönem. Köylüler Eti Alüminyum Fabrikası’na gidiyorlar çalışmaya işçi olarak piyasadaki o dönemin otobüsleriyle. O dönem de aktifim köylüleri topladım “yahu millet siz böyle gidip geliyorsunuz servis ücretini toplayın kendinize bir otobüs alın” dedim. Neyse ben ikna ettim. Anı olarak buraya kadar anlatılacak bir yanı yok asıl anılaştıran kısmı şurası aradan 6 ay geçti bana bir soruşturma kağıdı geldi. Şikayet eden kim o otobüs almak için ikna ettiğim işçiler... velhasıl oradan sürgün edildim.
Yine öğretmen okulunda başımdan geçen bir anımı anlatayım: Bitirme sınavları geldi eğitim psikoloji dersinden pekiyi alırsam okulu bitireceğim. Fakat iyi alırsam okul bitmeyecek. Neyse ben sınavda hazırladım kopyamı çekiyorum. Öğretmen yakaladı tabi bir oldu iki oldu derken kopya kağıdını bir tuttu kopya kağıdım şerit halinde komisyon masasına kadar uzadı. Sıfır aldım ve ikmale kaldım. Haziran’da mezun olamadım Eylül’de bir sınav daha var o sınava girmem gerekti. Neyse okulu bitirdim tercih dilekçesini yazıyoruz ben ilk tercih yeri olarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşını başlattığı yer olan Samsun, ikinci olarak hayran olduğum Aşık Veysel’in memleketi olan Sivas’ı üçüncü olarak da buralar olmazsa beni nasıl olsa Hakkari’ye gönderirler diyerek Hakkari’yi yazdım. Fakat bir baktım Haziran’da tercih yapan arkadaşlarımın hepsi ilk tercih ettikleri yere atanmışlar. Sonra Mustafa Karataş diye bir eğitim şefimiz vardı ona gittim “benim tercihleri değiştirelim öğretmenim” dedim rica ettim. Bir iki kez onaylamadı, derken üçüncü kez yanına gittim. Mustafa öğretmenim aldı eline kırmızı kalemi çizdi tüm tercihleri ve üstüne kocaman “Konya” yazdı. Köyüme 4 km olan Kozlu diye bir köye tayinim çıktı 2 yıl orada çalıştıktan sonra askere gittim. Ben askere gitmeden önce Mart’ın 8’inde evlendim Mayıs’ında 27’sinde de askere gittim. Derken oradan geldim Elazığ’a gittim yine orada da 2 yıl çalıştım. Arkasından kendi köyüme geldim ve 5 yılda orada çalıştım. Mesleğimin en tatlı 5 yılıydı. Ben oraya sürgün gelmeden önce bilgiler geliyor şöyle zararlı böyle zararlı diye. İnsanlar ilk zamanlar selamımı almadılar. En sonunda ihtiyarlara selam verdim aldılar selamımı oturdum yanlarına. Sonra ihtiyarlardan biri eğer komünistlik böyle bir şey ise bende komünistim dedi. Orda ki köylülerde senden önce de senden sonrada böyle bir öğretmen görmedik derler hep. Oradan da Konya merkeze geldim yine.
Öğretmenlik devam ederken 5 tane çocuk hepsinin farklı istekleri var malum öğretmenlik maaşı yetmiyor. Bu süreçte tabak çanak satma işini de öğrendik farklı işlerde yaptık. Konya bölgesinde ilk su arıtma cihazını ürettim ve pazarladım. Ben öğretmenim bunun anlamı çok derin bize okul döneminde çok şey öğretiler. Bize telkin edilen şuydu “ siz köy öğretmeni olacaksınız orada marangoz yok, demirci yok, duvar ustası yok her şeyi siz yapacaksınız” her şeyi biz yapardık ve o şekilde de yetiştirildik. O teknik becerileri de oradan edinmiş olmalıyım.
Emekli olduktan sonra da Muğla’dan 100 tane arı aldım. Arıcılık yapmaya başladım ve adımız “Öğretmen Arıcılığa” çıktı. O dönemde karavanıma atlardım Manavgat’a gider bahara kadar orada yaşardım. Şimdi yaşadığım yerde hala da devam ediyorum arıcılığa.
İyi bir öğretmen idealist olmalıdır. Bu mesleği seçmek isteyen gençlerimize ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Size çok sitemim var çocuklar.. Gençleri bulsam çok şey öneririm de... Hiç sorumluluk taşımıyor gençler keşke uzun uzun anlatabilsem hepsine öğretmenliğin ne kadar meşakkatli bir meslek olduğunu. Velhasıl gençlerimize ideal bir öğretmen olabilmek için öncelikle çok özverili olmaları gerektiğini söyleyebiliriz.
Günümüz öğrencilerinin eski dönemlere nazaran en büyük avantaj ve dezavantajları nelerdir sizce?
Çocuklarımız okumaya daha çok teşvik edilmelidir. Yeni nesil çocuklar okuyup araştırmıyorlar. Öğretmenliğimin 2. yılıydı Yaşar Kemal’in İnce Memed’i yeni çıktı. İlk görev yaptığım köyde elime aldım evdeyim lüks lambamı doldurdum yaktım odamın ortasında demir çengelli yerine astım ve elime aldım kitabı. İnce Memed’i okurken içimden hepsi geçiyordu şimdi orda İnce Memed kaçak dağlarda yaşıyor ve aşağıya şehre inmek istediği zaman izinin sürülmemesi için arkasına çalı bağlıyor. O bakımdan bir kitabı okumanın okurken yazılanları hayal etmenin keyfi bir başkadır. Kitap gül gibi çiçek gibi bambaşka kokar...
Teknolojiyle aranız nasıldır? AKINSOFT’un dünden bugüne gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teknolojiyle endüstriyle üretimle ben hep iç içe oldum. Kendim alet bile ürettim hatta öğretmen okulunda okulumuzu ısıtmak için ateş tuğlasından elektrik sobası bile yaptım. Şuan yaşadığım evimde de en küçük ayrıntısına kadar her şeyimi kendim yaptım ve hiç kimseyi de karıştırmadım. Biraz da AKINSOFT’tan bahsedelim o da bir anı ben köy öğretmeniyim maaşımdan başka gelirim yok ve Özgür 5 yaşında sürekli benden yürüyen tren istiyor fakat mümkün değil onu almam çünkü benim nerdeyse yarı maaşım. Oğlum alamayız diyorum ama aradan zaman geçiyor Özgür tekrar istiyor üzülüyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Bana verdiği cevabı size tasvir edemem tanımlayamam öyle bir deyiş ki ne bana kahır var ne ümitsizlik var dipdiri.. şunu söyledi” ben büyüdüğümde oğluma yürüyen tren alacağım” o bana çok dokundu ve tam 12 yıl unutamadım. Bir gün bir bilgisayar aldım zamanın en iyi bilgisayarı 286 işlemci kasetle çalışan günün son tek bir bilgisayar. Çağırdım Özgürü gel buraya dedim ve al sana yürüyen tren dedim ve Özgür’ün yürüyen trenini Özgür öyle bir yürüttü ki AKINSOFT haline getirdi.
Özgürle ben ve tüm çevrem hep gurur duyarız. Önce Özgür’e İbrahim Öğretmenin oğlu derlerdi şimdi durum değişti bana Özgür’ün babası diyorlar.