Merhabalar Cenk Bey, öncelikle sizi tanıyalım. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba, en kısasından anlatmak gerekirse; gitarist ve besteci olarak yaşayan ve bu işi kendine meslek edinmiş birisiyim. Bugüne kadar 3 adet solo albüm ve yaklaşık 37 adet albüm prodüksiyonu içinde yer aldım. Kimisinde full albüm prodüktörlüğü, kimisinde sadece aranjör, kimisinde ise gitarist olarak bulundum. İşim en büyük yaşam kaynağım. Kendimi başka bir konumda hayal bile edemiyorum ve son güne kadar sahnede olmak hayalini yaşatıyorum. Şimdi böyle diyelim, ilerleyen günlerde neler olacağını kimse bilmiyor tabi hayat bu. İllaki detaylı özgeçmiş isteyenleri www.cenkerdogan.net’e davet ederim.
Müzikle nasıl tanıştınız? Özel bir hikayeniz var mı yoksa spontane gelişen bir durum mu, bize anlatabilir misiniz?
Müzikle doğal yollardan tanıştım ben. Babamın plakları, pikabı vasıtasıyla. Kocaman Akg kulaklıklarla müzik dinleyerek başladım. Daha sonra okul çevresi ve mahalledeki arkadaşlarım vasıtasıyla gitarla tanıştım. Yaklaşık 18 senedir profesyonel olarak işin içindeyim. Türkü barlardan underground rock kulüplerine, meşhur sanatçılardan jazz festivallerine kadar çok çeşitli deneyimler yaşadım. Müzik her gün gelişen bir şey. Hiç bitmeyen, hep kendini eksik hissettiren bir yaşam formu. Her gün yeni biri çıkıp sizi hayrete düşürebilir, tabi siz bakıyorsanız.
Birçok dizi ve film müziği yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz bildiğimiz kadarıyla. Peki aralarında en sevdiğiniz ya da en çok severek yaptığınız hangisiydi?
Aria Müzik ile bir sürü dizi ve filme müzikler besteledik. Ben tek başıma da film müzikerliği yapıyorum. Tek tek ayırmak çok zor ama dizilerden “Bıçak Sırtı” ve Çağan Irmak’ın “Kabuslar Evi” dizisi bende önemli bir yer kaplıyor ve tabi ki sinema filmleri ayrı bir olay. Özellikle yine Çağan Bey ile yaptığımız “Dedemin İnsanları” adlı sinema filmi 55 kişilik senfonik orkestra ile çalışma imkanı sağladığından benim için çok özel. Aslında görüntüye müzik yapmak çok zevkli bir şey, kısası uzunu fark etmiyor pek.
“Yağmurla Gelen” parçanızın en başında “Benden değil de yağmurdan geldiği için bu ismi verdim” diyorsunuz. Peki nedir bunun anlamı?
Ben halen gitar çalışmayı seven biriyim, bırakmadım etütlerimi ama benim çalışmaktan anladığım müzik yazmak. O esnada teknik yetersizliklerimi fark edip üzerine gidiyorum. Bir gün camın önünde oturdum günlük güneşlik havada çalışırken bir anda kara bir bulut gelip havayı kararttı. Bende Yağmurla Gelen’in ilk melodisini çalmaya başladım ve yağış başladı. O zaman zarfında bütün parçayı yazdım ve bitirdim. O sebepten ismini “Yağmurla Gelen” koydum. Çünkü yağmur güzeldir, bütün pislikleri temizler.
Son zamanlarda özellikle Ceylan Ertem ve Jehan Barbur’la sizleri aynı projelerde görüyoruz, bizce iki sanatçıyla da harika bir uyumunuz var. Bize biraz birlikte yürüttüğünüz projelerden bahsedebilir misiniz?
Jehan ve Ceylan da kariyerimde çok önemli noktadalar. Bana çok şey kattılar. Beni harika müzikleriyle sarmaladılar. İyi şarkıcıyla çalmakta, albüm çalışmakta çok konforlu. Bu sene bir sürü projede yer aldım ve hepsinden de alnımın akıyla çıktığımı düşünüyorum. Özellikle en büyük hayallerimden biri olan Sezen Aksu ile sahneyi paylaşmak konusu, hayalimin çok üzerinde bir yere doğru gitti. “Sezenli Yıllar” projesinin müzik direktörlüğünü üstlendim ve harika bir kadro ile özel konserler yaptık. Benim için unutulmayacak bir olaydır. Daha sonra İsmail Tunçbilek’le olan projemiz geldi ve konserleri başladı. Hemen ardından da yeni albümümüz için Mehmet İkiz ile “Lahza” projesini oluşturduk ve festivallerde çalmaya başladık. Bu sene yoğun bir sene olarak halen devam ediyor
Popüler kültürün egemen olduğu günümüzde enstrümantal albüm yapmak sizi korkutmadı mı? Hakettiğiniz değeri bulamayacağınızı düşündüğünüz oldu mu hiç?
Aslında bu şekilde düşünmedim hiç. Nasıl olsa benim albümümü gitaristler dinleyecekti. Onlara karşı sorumluğum var benim. Serdar Ortaç dinleyicisi zaten benim albümümü almaz yani o yolu bulmaz diyordum. Pop kültüründe ilerleyen dinleyici zaten baktığı yerde sevdiği müziğin türevlerini görüyor ve hızla tüketiyor. Pop başarıya ulaşmış bir stildir Türkiye müzik piyasasında. Bunu yıllarca pop çalmış biri olarak söylüyorum inanın. Ayrıca her yerde belirttim pop çalmak da çok zor iştir öyle hafife alınmaz. Ancak şöyle bir durum oldu itiraf etmek gerekirse ben sadece jazz dinleyicisi beni takip eder derken öyle olmadı. İnsanlardan şöyle mailler geldi; yemek yerken sevgilimle “Beklerken” dinliyoruz, eşimin karnına kulaklıkları dayadım bebeğimize “Daddy Goes” dinletiyoruz gibi beni çok mutlu eden tepkiler aldım. Demek ki sadece jazz elitliği ile sarmalanmış albümler değil dedim içimden ve her yeni albümde dinleyiciyi yabana atmadan yazıyorum müziklerimi.
Peki perdesiz gitara geçişiniz nasıl oldu? Erkan Oğur’un veliahttı olarak görülüyorsunuz, bu sizin için çok gurur verici olmalı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Perdesiz gitara Erkan Oğur’u dinledikten sonra başladım tabi ki herkes gibi. Epey bir etüt ettikten sonra onun stilini fark ettim ki aslında herkes kendi stilini bulmalı, herkesin kendi sözü olmalı. Yıllar içinde çalıştığım flamenko teknikleri ve daha çok akor basma isteği perdesiz gitarla birleşince kendi sesimi bulma yönünde adımlar atmış oldum. Veliaht meselesine gelince, tabi ki onur verici bir şey. 21. yüzyılın yaşayan, bence en önemli müzisyenlerinden birine veliaht gösterilmek ancak ben ondan böyle bir şey duymadım. Etrafta söylediğini de duymadım. O sebepten böyle bir veliahtlığı üstüme almak hadsizlik olur. Aslına bakarsanız hepimizin en üstünde müzik var. Astlar-üstler bu hayatta çok anlamsız. Önemli olan iki insan olarak paylaşabilmek. Biz Erkan Oğur ile ne zaman karşılaşsak çalarız, sohbet ederiz, gitarlardan ve hayattan konuşuruz. Bence en değerlisi bu.
Perdesiz gitar öğrenmek isteyenler için ücretsiz bir eğitim portalı oluşturdunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Bu epeydir üzerinde düşündüğüm bir şeydi. Henüz stilleri tam oturmamış olan bir enstrüman perdesiz gitar. Nereye çekerseniz oraya gidebilecek esneklikte. O sebepten kendi öğretimi oluşturmaya çalışıyorum. Kendim bulduğum öğrenme yöntemlerini aktarıyorum www.fretlessguitarlessons.com’da. Umarım faydalı oluyordur.
Müzik konusundaki en uç noktanız, “bunu da başarırsam tamamdır” dediğiniz bir hayaliniz var mı?
Öyle bir nokta olursa müzik biter, müzik yazma isteği biter, aşk biter.
Peki bir müzisyen olarak teknolojiyle aranız nasıl? Sizi en çok heyecanlandıran teknolojik yenilikler neler, biraz anlatabilir misiniz?
Teknoloji ile aram iyi ancak kendi alanımdaki kısmı ile daha çok ilgileniyorum. Yani tabletler, telefonlar değil de daha çok müzik ekipmanları ile. Günceli sürekli takip ederim ancak şunu söyleyebilirim; 2 sene evvel Vestel firmasının ürettiği ilk Türk yapımı akıllı telefonu olan “VENÜS” ün tüm zil seslerini besteledim ve o süreçte fabrikalarda epey vakit geçirdim. İnanılmaz beyinlerle tanıştım. Benim için unutulmaz bir deneyimdi.
Cenk Bey röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür eder ve hayatınızda başarılar dileriz.
Ben teşekkür ederim güzel sorularınız için.