Teknolojik anlamda hızla gelişen ve güçlenen ülkeleri gözlediğimiz zaman, ivmelenme üzerinde bilişim sektörünün oynadığı rol rahatlıkla fark edilebilir. Bilişim ve teknoloji artık birbirinden bağımsız düşünülemeyecek kavramlar olarak hepimizin düşüncelerinde yer etmiş durumda.
Çok değil, yalnızca son yirmi yılı incelediğimiz zaman, bilişim sektöründe yer alan firmaların çok hızlı bir şekilde yükseldiği ve ülke ekonomisinde çok büyük paylara sahip olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Bunun en büyük sebebi; tüm sektörler içinde yer alan faaliyetlere bağlı sorunlara yönelik çözüm olabilen ve aynı şekilde gelişime yönelik cevap verebilen, tek sektörün yine bilişim sektörü olmasıdır. Kısacası bilişim; günlük hayatımızda dahil olmak üzere, gerçekleştirilen tüm faaliyetler için, eksikleri tamamlayan ve mevcudu hızlandıran bir yapıya sahiptir. Zaman ile yarıştığımız günümüz yaşantısında konu ne olursa olsun bize çözüm yaratabilen bilişim, gerek sosyal gerekse iş hayatımız için sürekli andığımız, vazgeçilmez bir kavram haline gelmiştir.
Bilişim çağında, ülkelerin; büyüme, rekabet etme, istihdam sağlama, dünya ekonomisinde pay sahibi olmaları bilişim ve teknoloji alanın da sahip oldukları üstünlüğe bağlıdır.
Bilim ve teknolojinin ülkeler üzerindeki, kalkınma ve verimlilik etkisi büyüktür. ABD’ye baktığımız zaman, 1990’lı yıllarda dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan ekonomik durgunluk ve olumsuzluklara rağmen, ABD büyümeyi başarmış, enflasyonunu düşürmüş, işsizliğini en aza indirmiştir. Diğer ülkeler, enflasyon ve işsizlikle mücadele etmeye çalışırken, ABD bilişim ve teknolojiye yaptığı girişim sayesinde ülke ekonomisine büyük katma değer sağlamıştır.
Bilişim sektörü ile ilgili başka bir başarı öyküsü de; Dünyada 3 I olarak adlandırılan Hindistan, İrlanda ve İsrail ülkelerine aittir. Bilişim sektörün önemini ve sektördeki boşluğu daha önce fark ederek, devlet desteği ile gerekli yatırımlar yapılarak yazılım ve hizmet ürünleri pazarında büyük paya sahip olmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerde bilişimin ülke ekonomisine sağladığı katma değeri bu üç ülkede açıkça görebiliyoruz.
Yakın zamanda kurulmuş, geçmişi en az 7 yıllık olan bilişim firmaları, asırlık dev sanayi firmaların değerlerinden nasıl birkaç kat değer üstüne çıkmış ve ülke ekonomisine sağladıkları katma değer tartışılamaz bir hal almıştır. Peki bilişim sektöründe geçmişi çok fazla olamayan bu firmalar nasıl oluyor da neredeyse bir asırlık sanayi devi firmaların önüne geçebiliyor? Niye biliyor musunuz? Çünkü; artık “Sanayi Toplumundan”, “Bilgi Toplumuna” geçiş evresindeyiz. Avrupa Birliği tarafından başlatılan “Bilgi Toplumuna Dönüş” çalışmaları ve dünyada bilişim teknolojilerin önemi her geçen gün artmaktadır. Artık fabrika ve maddi üretim ülke ekonomisinin temel faktörü olmaktan çıkmıştır. Bilişim çağında bilgi ve hizmet ürünleri önem kazanarak, maddi üretim, yerini düşünce üretimine bırakmıştır.
Dünya gündemini takip edenler bilirler; bulunduğumuz yılın şubat ayı içerisinde ABD Başkanı Barack Obama, Silikon Vadisi’nin on milyarderi ile aynı masada buluşmuş, buluşmanın gündeminde ise; başta eğitim olmak üzere, Ar-Ge çalışmaları, istihdam ve gençlerin teknolojik çalışmalara ve mühendisliğe yönlendirilmesi gibi konular tartışılmıştı. İlgili buluşma bilişim sektörü gündeminde çok geniş bir şekilde yer almakla birlikte, konudan bağımsız tüm sektörler ve yatırımcılar tarafından da dikkatle izlendi. Masada bulunan yöneticilerin temsil ettikleri firmalar, sadece Amerika’nın değil, tüm dünyanın yakından tanıdığı ve bildiği firmalardı. “Bir Trilyon Dolarlık Masa” ifadesi ile birlikte tüm dünyanın gözü, ticari anlamda bilişim sektörüne çevrildi. Tüm dünya, yayınlanan şirket cirolarını ve şirketlerin borsa değerlerini gözden geçirdi. Ne kadar yatırım yapılarak, nasıl kısa süreler içerisinde hangi cirolara ulaşıldığı araştırıldı. Sonuç olarak; geleceğin ekonomik anlamdaki en büyük yatırımlarından birinin bilişim sektörü olduğu, tüm dünya tarafından net bir şekilde fark edilmiş oldu.
Yalnızca bir ifade olarak algılanan bir trilyon dolar, maddi anlamda ne kadar büyük bir nicelik? Türkiye için Bir Trilyon Dolar neyi ifade eder? Bunun için 2010 yılı, Türkiye’nin en büyük 500 firması üzerinden örneklendirme yapabiliriz. Fortune Dergisi'nin yaptığı araştırma neticesinde; ülkemizin ilk 500 firmasının toplam cirosu; 294 milyar 464 milyon dolar olarak görülmekte. Basitçe ifade etmek gerekirse; Amerika’nın önde gelen 10 bilişim firmasının toplam cirosu, ülkemizin ilk 500 firmasının toplam cirosundan üç kat daha fazla. Ülkemiz ilk 500 firması içerisinde ilk sırada yer alan firmamızın cirosu yaklaşık 16 milyar dolar iken; sadece Facebook cirosunun kendi başına 50 milyar dolar olması, maddi anlamda konunun net bir şekilde anlaşılmasını sağlamaktadır. TÜİK rakamlarına göre; ülkemizin 2010 gayri safi milli hasıla rakamı 1 trilyon 105 milyar 101 TL’dir. Diğer taraftan Amerika’nın önde gelen 10 bilişim firmasının yıllık cirosu 1 trilyon dolardır.
Bu durumda; zaman kaybetmeden Türkiye, bilişim sektörünün önemini anlamalı ve gerekli çalışmalara hızla başlanarak sektörde yerini almalıdır. Ülkemiz, dünya bilişim sektöründe hem jeolojik, hem de sosyal yapı olarak başarılı olabilecek ülkeler arasındadır. Sektörlerin tüm bölümlerine hitap eden bilişim ve teknolojiyi üretmek için, gerekli olan hammadde; akıl, bilgi ve yaratıcılıktır. Bilişim sektörünün en önemli sermayesi eğitimli insanlardır. Genç, dinamik nüfusun yoğun olduğu ülkemizin en büyük kaynağı akıl ve insan gücüdür. Bizim, yeni bir enerji kaynağına, hammaddeye, trilyonluk tezgahlara ihtiyacımız yoktur. Biran önce stratejilerimizi belirleyip, vizyonumuzu oluşturmalıyız. İnovasyon ve Ar-Ge çalışmalarına gereken önemi vermeliyiz. Sonuç olarak; Dünya bilişim sektöründe “Biz de Varız” demeliyiz.
Ülkemizin jeopolitik konumunun önemini iyi kullanmalı, hem iç hem de dış pazardaki politika ve stratejilerimizi belirleyerek, ithalat ve ihracatı aynı zaman diliminde yürütmeli, gereken teşvik ve desteği devlet kanalıyla almalıyız. Ülkemizi teknolojiyi dışardan ithal eden değil, dışarıya ihraç eden konumuna getirmeliyiz.
Biz AKINSOFT olarak; “Mavi Gücü Hissedin” sloganıyla çok şey başardık. İlk önce kendi vizyonumuzu ve stratejilerimizi belirledik, büyüdük, markalaştık ve dış pazara açıldık. Bütün bunları sadece kendi öz sermayemizi kullanarak yaptık, hiçbir destek almadık. İnandık, hedeflerimizi belirledik ve başardık.